EDİTÖRDEN

Bandung’dan BRICS’e:
Güney ülkelerinin önündeki zorlu görev

Bandung Konferansı, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde, “devletlerin bağımsızlık, milletlerin kurtuluş, halkların devrim” talebiyle yükselen dünya çapındaki devrim dalgasının bir parçasıydı. Bandung’da hegemonyacılığa karşı bir araya gelen Asya-Afrika ülkeleri, 1961 yılında Belgrad Zirvesi ile Bağlantısızlık Hareketi’ni kurdu. Bu hamle, o zamanki adıyla Üçüncü Dünya’daki gelişen dünya ülkelerinin uluslararası alanda bir ağırlık elde etmesini sağladı. Asya ile Afrika’da sömürgeciliğe karşı mücadelenin önemli başarılarıyla ile el ele ilerleyen bu devrimci dalganın etkisi bütün dünyada görüldü. Üçüncü dünyacılık, milli devletlerin bağımsızlığının yanı sıra yüzü sosyalizme dönük halkçı/kamucu bir sistem arayışını da içeriyordu. Daha sonraki dönemde, gelişen dünyanın milli devletleri, dünya çapında neo-liberalizmin atağı, tek kutupluluk ve 1990’lardaki küreselleşmecilik dalgasıyla emperyalizmin hücumuyla karşılaştı.
Günümüzün dünyasının manzarası ise her iki dönemden de büyük ölçüde farklı. Emperyalist merkezlerde baş aşağı gidiş başlamışken, gelişen dünya ülkelerinde ise kendi milli devletine dayanarak kalkınma çabasının olumlu sonuç verdiği görülmektedir. Uluslararası alanda çok kutuplulaşmanın sağladığı olanaklar, milli devletlerin önünü açtı. Gelişen dünya ülkeleri, emperyalist tahakkümden uzaklaştıkları ölçüde, eşit ortaklar olarak birbirleriyle kurdukları ilişkilerin meyvesini toplamaya başladı.
Gelişmekte olan ülkeler, Bağlantısızlar Hareketi vasıtasıyla hegemonyacılığa karşı nefes almak için güçbirliği yapmış ve birbirinden öğrenmişti. Bugün emperyalist kuzeyin karşısında kendi ulusal menfaatlerini gerçekleştirmek için güney ülkelerinin ayağa kalkışı var. Kuzey, üretimden ve insan ihtiyaçlarından kopuşun, yabancılaşmanın, bireyciliğin, ırkçılığın, sınıfsal ve cinsel ayrımcılığın kaynağını, gelişen dünya ülkeleri üzerinde tahakkümü ve özel çıkar için insan ve doğanın hiçe sayıldığı sistemi temsil ediyor. Üretim, yaratıcılık, kamusal çıkar, devletçilik, kaynaşma, ülkeler arasında eşit işbirliği, adil bir dünya ile doğa ve insan merkezli bir sistemi kurma çabası ise Güney’den yükseliyor.
70. yılında Bandung Konferansı’nın temel taleplerinin geçerliliğini kouruduğu görülüyor. Fakat günümüzün farkı, gelişen dünya ülkelerin bu hedeflere ulaşabilmesi için ulusal güçlerinin ve uluslararası şartların 70 yıl öncesine göre daha elverişli olmasıdır. Güney ülkelerinin önünde, insanı ve doğayı yıkıma uğratan emperyalizm ile baş etmek için daha ileri ve kurumsallaşmış işbirliği platformları kurmak bulunuyor.

 

FİKRET AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni

İçindekiler

Öz

Temmuz 1962’de bağımsızlığını elde ettikten sonra Cezayir, Batı sömürgeciliğinden kurtulmak için özellikle Afrika’daki kurtuluş hareketlerine yardım ederek bağlantısızlık ilkelerini uygulamaya başladı. Cezayir, Bağlantısızlar Hareketi’ne resmi bildirgelerin ve pasif tarafsızlık politikasının ötesinde yeni bir ruh kazandırmaya yöneldi. Böylece Cezayir, bu hareketin uluslararası sorunların çözümüne dahil edilmesi ve Küresel Güney ülkelerinin kendi doğal kaynakları üzerinde kontrol sağlamalarına, ekonominin dışa bağımlılığını azaltmalarına, adil ve daha eşitlikçi bir uluslararası finans sistemi oluşturmalarını sağlayacak bir Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen (NIEO) kurulması için çaba göstermiştir. Bu makale, Cezayir’in bağlantısızlık politikasının Bandung tarihi toplantısından bu yana geçirdiği süreci, güney yarımkürenin siyasi kurtuluşunu sağlama çabalarını ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ilerleme ve refahına zarar verdiği düşünülen dünya ekonomik sisteminin mekanizmalarını değiştirmeye yönelik durmak bilmeyen arayışını inceleyerek analiz etmeye çalışmaktadır. Bandung’da ortaya konan ilkelerden türetilen ve Cezayir’in diplomatik davranışlarında açıkça görülen bu devrimci ruh, gerçekten hak ettiği takdiri görmeyi hak etmektedir.

Öz

Bandung Konferansı, insanlığın yeni bir uygarlık arayışı açısından bir umut kaynağı, Bağlantısızlar Hareketi de bu uygarlığa giden yol haritasının başlangıç aşamalarından biriyken, bugün Asya’dan hayatın her alanında emperyalist sisteme alternatif oluşturan yeni bir uygarlığın yükselişine tanık olmaktayız. ABD’nin Gelişmekte Olan Dünya’nın milli devletlerini yıkma taarruzu, bütün dünyada Bandung ruhunun ana unsurunu oluşturan “milli devlet”in öneminin yeniden ve daha derinden keşfine yol açtı. ABD’nin taarruzu, milli devletlerin ve milli orduların direnmesini tetikledi. Bandung Konferansı döneminde Ezilen ve Gelişmekte Olan Dünya’da bağımsızlığın önkoşulunu oluşturan “bağlantısızlık”, günümüzde belirleyici bir kavram olmaktan çıkmış durumda. Gelişmekte Olan Dünya’daki uluslararası oluşumlar olarak Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS, Kuşak ve Yol Girişimi ve bunlarla ilgili kuruluş ve etkinlikler öne çıkıyor. Bu oluşumların ortak özelliği, katılımcı ülkeleri birleştiren ve aynı doğrultuda seferber eden temel etkenin ülkelerin ortak çıkar ve hedefleri olarak alınması.

Öz

Soğuk Savaş sırasında ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki yoğun çatışma ve Üçüncü Dünya’daki nüfuz mücadelesi, Endonezya gibi bağımsızlığını yeni kazanan ülkeleri daha yakın işbirliği arayışına itti. Uluslararası sistemin yapısı, yeni bağımsız devletlerin doğası ve Sukarno’nun kendi anti- emperyalist ve sömürge karşıtı duruşu Endonezya’nın Asya-Afrika Konferansı’na destek vermesini sağladı. Endonezya, Asya-Afrika Konferansı’na hazırlık sürecinde ev sahibi ülke olmanın avantajlı konumundan etkin bir şekilde yararlandı ve konferansın sorunsuz bir şekilde ilerlemesini sağlamak için çeşitli zorlukların üstesinden ustalıkla geldi. Asya-Afrika Konferansı sırasında oluşturulan “dayanışma, dostluk ve işbirliği”ne dayalı Bandung ruhu, Endonezya’nın diplomatik çabaları için yol gösterici bir ilke olarak hizmet etmiştir. Sukarno ve Suharto dönemlerinde Endonezya sömürge karşıtı davasını ilerletmeye devam etti. Ancak giderek büyük güç rekabetine dahil oldu ve Malezya’nın bağımsızlığı ve Doğu Timor’un kendi kaderini tayin etme konularını ele alırken askeri güce başvurdu. Böylece Bandung Konferansı’nda savunulan ilkelerden saptı. Suharto sonrası dönemde Bandung ruhu Endonezya dış politikasının yol gösterici bir ilkesi olarak geri dönmüştür.

Öz

Bandung Konferansı olarak bilinen Asya-Afrika Konferansı savaş sonrası dünyanın iki siyasal-ideolojik kutup arasında büyük bir gerginliğe sürüklendiği, savaş öncesi yıkıntılarının henüzkaldırılmamış, sömürgeciliğin tasfiye edilmemiş olduğu koşullarda, bir büyük umut kaynağı olarakışık saçmaya başladı. 24 Nisan 1955’te sonuçlanan Konferansın Sonuç Bildirgesi, sömürgeciliksonrası uluslararası toplumun yapısını şekillendiren temel belge niteliğindedir. Sonuç Bildirgesi’ninözü, sömürgeciliğin tasfiyesi, büyük-küçük ulusların bağımsızlığı ve eşitliği, ekonomik ve kültürelalanlarda işbirliği, ırk ayrımcılığına karış tavır, ulusların kaderini tayin hakkı ve barış içinde bir arayayaşama anlayışıdır. İnsanlık 20. yüzyılın ikinci yarısında vahşi sömürgeciliği büyük ölçüde tasfiye etti,küçük ve büyük uluslar arasındaki uçurum bir ölçüde giderildi, gelişme yolundaki ülkeler aralarındakiekonomik, kültürel işbirliğini artırdılar. 20. yüzyılın ikinci yarısında Bağlantısızlar Hareketi’nidoğuran Bandung Ruhu, günümüzde yeni bölgesel örgütlere hayat veriyor, dolar hakimiyetine,dolayısıyla ABD hegemonyasına karşı mücadele eden, yeni bir uluslararası düzen arayış içinde olanBRICS gibi örgütler, terörizme ve aşırılıklara karşı mücadeleyi esas alan Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)gibi birliktelikler, irili ufaklı birçok bölgesel örgüt Bandung Ruhu’ndan esinlenmeye devam ediyor.

Öz

Asya-Afrika Konferansı olarak da bilinen Bandung Konferansı, 1955 yılında Endonezya’nın Bandung kentinde gerçekleşti. Bu konferans, Asya ve Afrika uluslarının, sömürgeci güçlerin katılımı olmaksızın halklarının temel çıkarlarını müzakere ettikleri ilk önemli uluslararası toplantıydı. Çin Halk Cumhuriyeti’nin o dönemdeki diplomatik strateji çerçevesinin incelenmesi açısından Bandung Konferansı, Çin’in 1950’lerin başında çevre ülkelerle ilişkilerini yönetme ve geliştirme girişimlerinin bir devamı ve geliştirilmesini temsil ediyordu. Çin’in toplantıya aktif katılımı, gelişmekte olan ülkeler arasında dayanışma, özerklik ve işbirliğini savunan Üçüncü Dünya ilkeleriyle tutarlıydı. Bu, Yeni Çin’in özerk bir diplomatik yörünge arayışının önemli bir yönünü temsil etmekte ve “Bir Tarafa Yaslan” politikasından farklılıkları bir kenara bırakarak ortak zemin arama ve barış içinde bir arada yaşamayı teşvik etme yaklaşımına geçişi kolaylaştıran önemli bir olay teşkil etmektedir. Bandung Konferansı’ndan yetmiş yıl sonra, “birlik, dostluk, işbirliği, barış içinde bir arada yaşama ve farklılıkları bir kenara bırakarak ortak zemin arayışı” ile karakterize edilen Bandung Ruhu, Çin’in diplomatik stratejisinin evrimi üzerinde önemli ve kalıcı bir etki yaratmaya devam etmektedir.

Öz

Su ve metan moleküllerinin oluşturduğu katı buz benzeri yapılar olan gaz hidratlar, daha temiz yananmetan için bol miktarda rezerv sunarak gelecekte kritik bir enerji kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Burezervler enerji güvenliğini artırma, enerji portföylerini çeşitlendirme ve geleneksel hidrokarbonlardan dahasürdürülebilir enerji sistemlerine geçişi destekleme potansiyeline sahiptir. Nanoteknoloji, mikrobiyolojikyöntemler ve hibrit yaklaşımlar gibi yeni teknolojiler, verimliliği artırmak ve çevresel etkileri azaltmak içingeliştirilmektedir. Küresel olarak Japonya, Çin, ABD, Hindistan, Güney Kore ve Kanada gibi ülkeler gazhidratlar konusunda araştırma ve geliştirmeye öncülük etmekte, ileri teknolojilere ve saha testlerine önemliyatırımlar yapmaktadır. Yakın geleceğin enerji kaynağı olarak kabul edilen “Gaz Hidratlar”, Türkiye’nin UlusalGaz Hidrat Projesi’nin ilk aşaması kapsamında pilot bir bölgede tespit edilmiş ve haritalanmıştır. Karadenizbaşta olmak üzere Türkiye’yi çevreleyen denizlerde mevcut gaz hidratı kaynakları Türkiye için stratejik biravantaj oluşturuyor.

Öz

**Çeviri: Ulaş Başar Gezgin
Gezgin, U.B. (2017). Dünyayı Şiirle Dolaşmak: 2000’den 2017’ye Dünya Şiiri Çevirileri [Globetrotting via Poetry: World Poetry Translations – Comp. and trans. Ulas Basar Gezgin].

Öz

**Fuat, M. (1998). Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, II cilt, s. 543, Adam Yayınları.