EDİTÖRDEN

Birlikte kalkınmak için ortak güvenlik

Üç kötülük: Terörizm, ayrılıkçılık ve dinci aşırıcılık… Kendi başlarına farklı dönemlerde ortaya çıksalar da birlikte üçlü bir paket program olarak emperyalizm tarafından, gelişen dünya milletlerinin önüne engel olarak çıkarılmıştır. “Üç kötülük”, 20’nci yüzyıl boyunca gelişen dünyadaki milli bütünleşmeyi ve kaynaşmayı engellemek için emperyalizmin silahı olarak işlev görmüştür. 
Dahası, emperyalizm terörizmin tanımını da ters yüz etmiştir: Emperyalizme karşı milli kurtuluş savaşları ve halk devrimleri terörizm olarak damgalanırken, milli devletlere karşı savaşan köktendinci ve ayrılıkçı terör örgütleri, “özgürlük savaşçıları” olarak sunulmuştur. Bu örgütler ya doğrudan emperyalizm tarafından kurulmuş ya da desteklenerek palazlandırılmıştır. 
Mustafa Kemal Atatürk, Nkrumah, Nasır, Gandhi, Nehru, Mao Zedung, Sukarno ve diğer halk devrimi önderleri, emperyalizme göre teröristtir. Emperyalist merkezlerde, bugün de hegemonyacılığa karşı kendi milli devletini koruyan eylemleri uygulayan liderler, otokrat olarak nitelenmektedir. 
Buna karşılık, “dini özgürlükler” ya da “etnik haklar” bahanesiyle milli devletlere karşı savaşan ayrılıkçı ya da köktendinci terör örgütleri doğrudan emperyalizm tarafından desteklenmektedir. Türkiye’de ve Suriye’de PKK, Çin’de Doğu Türkistan İslami Hareketi (yeni adıyla Türkistan İslam Partisi), İran’da Cundullah, Pakistan’da Tehrik-i Taliban Pakistan ve Belucistan Kurtuluş Örgütü, Afganistan ve Orta Asya’da IŞİD Horasan, Özbekistan İslami Hareketi, Nijerya’da Beko Haram vb. gibi Asya ve Afrika’da faaliyet gösteren örgütler, etnik ayrılıkçılık ve/veya dinci aşırıcılık temelinde terör eylemleriyle, bulundukları bölgelerde emperyalizmin güdümünde faaliyet göstermektedir. Emperyalizm, böylece, gelişen dünya devletlerinin güç ve imkanlarını tüketmekte, istikrarsızlaşan bölgeye müdahil olmak için uygun bahaneyi yaratmaktadır. Aynı zamanda gelişen dünyaya, “etnik ve dini hakların korunması” iddiasıyla, esas amacı milli devletleri parçalamak olan, milli bütünleşmeyi ve milli devlet yapısını zayıflatan adem-i merkeziyetçi siyasal programları dayatmaktadır. 
“Üç kötülüğün” panzehiri, çok kutupluluğun gelişmesidir. Nitekim, dünyanın en büyük terör örgütlerinden biri olan PKK, çok kutupluluğun bir zaferi olarak silah bırakmak zorunda kalmıştır. Oluşan iklim, diğer terör örgütlerinin de silah bırakmasına, böylece etnik veya dinci aşırılıkçılığın hedef kitlesi olan unsurların kendi milletleri ve devletleri ile bütünleşmesine imkan sağlamaktadır. 
Emperyalist hegemonyacılığın bu siyasal ve ideolojik programının karşısında, gelişen dünyanın çözümü ise güvenlik işbirliğini geliştirmek olmaktadır. 1990’ların ikinci yarısından sonra temeli atılan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün “üç kötülüğe karşı mücadele” şiarıyla başlattığı güvenlik işbirliğinin, kendisinden önceki benzer platformlarından çok önemli bir farkı bulunmaktadır: Aynı tehditlerin hedefinde yer alan ülkeler, ortak güvenliği sağlamak için ortak kalkınmayı esas alan bir işbirliği hedefinde buluşmuştur, buluşmaktadır. Ortak kalkınmaya dayalı bir işbirliği, gelişen dünya devletlerinin, birbirleriyle girdikleri kısır ve dar rekabetçi mücadelelerle gücünü tüketmesi yerine, birlikte güçlenmesini sağlamaktadır. Böylelikle, emperyalizmin gelişen dünya ülkeleri arasındaki sorunlara burnunu sokması da engellenmektedir. 
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün başarıyla uyguladığı bu modeldeki ana yaklaşım, bölgesel ve küresel ölçekte güvenlik işbirliğinin anahtarı haline gelmektedir. Bu model, günümüzün çok kutupluluk ortamında gelişen dünya ülkelerinin en önemli işbirliği yapısı olarak genişleyen ve güçlenen BRICS içinde de giderek kurumsallaşmaktadır. 

FİKRET AKFIRAT
Genel Yayın Yönetmeni

İçindekiler

Öz

Rusya’nın kurumsal liderliğine odaklanan bu çalışma, Orta Asya’da terörizmle mücadelede Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) etkinliğini araştırmaktadır. RSC teorisine dayanan bu inceleme, örgütün ulusötesi terörist ağların büyümesi, dijital radikalleşmedeki yeni eğilimler, Afganistan’da hala var olan güvenlik sorunları ve Suriye’den gelen yeni tehditler gibi değişen güvenlik tehditlerine uyum sağlama yeteneğini incelemektedir. Çalışma, nitel vaka analizi ve süreç izleme yaklaşımlarını kullanarak birincil operasyonel verileri ve ikincil kaynakları analiz etmek suretiyle KGAÖ’nün kurumsal tepkilerini değerlendirmektedir. Sonuçlar, modern hibrit tehditlerle mücadelede sistemik kusurların var olmaya devam ettiğini ve KGAÖ’nün Rusya’nın hakim olduğu güvenlik mimarisi sayesinde güçlü konvansiyonel müdahale kabiliyetlerini koruduğunu göstermektedir. Bunlar arasında yetersiz deradikalizasyon taktikleri, üye devletler arasında eşit olmayan istihbarat işbirliği ve siber teröre karşı mücadele çabalarındaki eksiklikler yer alıyor. Çalışma ayrıca örgütün konvansiyonel operasyon paradigmalarının hem iç hem de dış tehditlerden etkilenen değişen bölgesel güvenlik dinamikleri tarafından nasıl test edildiğini göstermektedir. Çalışma, bu bulgulara dayanarak politika önerilerinde bulunmaktadır.
 

Öz

BRICS, başta Afrika ve Batı Asya'dakiler olmak üzere uluslararası çatışmalarla ilgili gelişmeleri yakından takip etmektedir. Güvenlik konusu, BRICS için başından beri bir öncelik olmuştur. BRICS ülkelerinin ulusal güvenlik danışmanları 2009 yılından bu yana güvenlik konularında diyaloğu genişletmek ve bilgi alışverişinde bulunmak üzere bir araya gelmektedir. Bu çabaları kolaylaştırmak amacıyla, ilk toplantısını 2016 yılında gerçekleştiren BRICS Teröre Karşı Mücadele Ortak Çalışma Grubu da kurulmuştur. Çalışma grubu 2019 yılında terörün finansmanı, internetin terör amaçlı kullanımı, radikalleşmeyle mücadele, yabancı terörist savaşçılar meselesi ve kapasite geliştirme konularında beş alt komite oluşturmaya karar vermiştir. 17 Kasım 2020’de Moskova’da çevrim içi olarak yapılan Liderler Zirvesi’nde BRICS Teröre Karşı Mücadele Stratejisi kabul edilmiş, Hindistan’da düzenlenen 2021 zirvesinde de Teröre Karşı Mücadele Eylem Planı kabul edilmiştir. BRICS ülkelerinin Teröre Karşı Mücadele Strateji Belgesi'ni sunuyoruz.

Öz

Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) “üç kötülüğe”  karşı mücadelesi, örgütün tarihinde önemli bir bölümdür. “Üç kötülük”, aynı zamanda “üç kötü güç” olarak da adlandırılır ve terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılığı ifade eder. Kavram ilk olarak Haziran 2001'de ilk ŞİÖ zirvesinde tanımlanmıştır. Bölgesel güvenlik ve istikrarı öncelik olarak ele alan ŞİÖ, “üç kötülüğe” karşı mücadele etmek için aralıksız çaba göstermektedir. Terörizme karşı mücadelede işbirliği konusunda örnek bir örgüt olan ŞİÖ 2000’li yılların başından itibaren bölgesel ve uluslararası önemli başarılara imza atmıştır. ŞİÖ Devlet ve Hükümet Başkanlarının 2023 yılındaki Zirvede terörizm, ayrılıkçılık ve aşırılıkçılığa karşı ilan ettikleri bildiriyi sunuyoruz. 
 

Öz

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) uzun yıllardır küreselleşme üzerindeki etkisi bakımından sorgulanmakta ve eleştirilmekte, ancak akademik çevrelerden yeterli ilgiyi görmemektedir. Marx’ın sermaye birikimi teorisini temel alan bu çalışma, uluslararası tekelci sermayenin “mekân-zaman düzeltmesi” mantığını sistematik olarak eleştirmek için teorik bir çerçeve inşa etmektedir. Çalışmada, tarihsel materyalist analiz yoluyla, WEF’in, küreselleşmiş sermaye birikiminin yarattığı içsel ikili paradoksa aracılık etme konusundaki yapısal yetersizliği temelden ortaya konmaktadır. Çalışma, teşvik ettiği sözde “uluslararası ekonomik işbirliği ve mübadelenin” özünde, tekelci sermaye gruplarının coğrafi genişleme yoluyla artı değer aktardığı bir birikim sisteminin yeniden oluşturulması olduğunu göstermektedir. 
 

Öz

İlk kez 1900’de Liang Qichao (1873-1929) tarafından kullanılan “Genç Çin” kavramının modernist içeriği, özellikle 1911 Xinhai Devrimi’nin kısa süre içinde akamete uğraması sonrasında politik ve kültürel olarak geliştirilmiştir. “Genç Çin”in bir türevi olarak düşünülebilecek Yeni Gençlik, bir dergi adı olmanın ötesinde, “Genç Çinliler”in ilk büyük kültür devrimi olarak adlandırılan “Yeni Kültür Hareketi”nin merkezinde yer almıştır. Bu hareket, kültür, edebiyat, felsefe, siyaset teorisi, kadın hakları gibi konular başta olmak üzere, adeta düşünsel manada yaşanılan bir patlamayı tanımlar. Bu patlamanın kıvılcımını ise 4 Mayıs 1919’da başlayan yurtsever gençlik mücadelesi çakmıştır. Düşünsel manada büyük bir enerjiyi açığa çıkaran bu hareket, siyasal alan için de önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu dönem içinde yaşanan tartışmalardan sonra her türlü monarşist düşünce bu dönemle birlikte Çin’in gündeminden düşmüştür. Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) kuruluşu ve Çin’de modernist düşüncelerin kitlelere yayılmasında 4 Mayıs ve Yeni Kültür Hareketi’nin rolü büyüktür. Dünyadaki “Jön” Hareketlerinin bir parçası olan “Gen Çinliler”e ait çeşitli örgütlenmeler ve hareketler; milliyetçi hedeflerle “gelenek” ile mücadele ederken, “demokrasi ve bilim” bayrağını yükseltmiştir. Milliyetçilik ile aralarındaki çelişkilere rağmen, evrenselci modernist akımların Çinli temsilcileri, Çin’in milli kurtuluşu için reçetelerini açıklamaya gayret etmişler ve milliyetçilik ile bağlarını kurmaya çalışmışlardır. 1949’da Yeni Çin’i vücuda getiren kadroların Marksizm ve milliyetçilik bağını yansıtan zihin dünyalarında bu dönemin önemli bir payı vardır. 
 

Öz

Çin İş Geliştirme ve Dostluk Derneği (Türk-Çin İş Der) tarafından, 6–8 Ağustos 2025’te Yeditepe Üniversitesi’nde düzenlenen Dünya Politik Ekonomi Derneği (WAPE) Yıllık Forumu’na 16 ülkeden 85 siyasal iktisatçı katıldı, 68 bildiri sunuldu. Bu yılın Forumu’nun teması, çok kutupluluğun ekonomi politiğe getirdiği meydan okumalar ve açtığı fırsatlardı. Yapay zekâ, ekoloji, dijital İpek Yolu, küresel ekonomik dönüşüm, Çin’de sosyalist modernleşme ve bölgesel ittifaklar başlıkları, güncel verilere dayalı siyasal ekonomi perspektifiyle tartışıldı. Prof. Cheng Enfu’nun ve Adnan Akfırat’ın açış oturumundaki konuşmalarını ve WAPE 18. Forumu’nun sonuç bildirisini ekte incelemenize sunuyoruz.